Türkçe öğretmenliği yaptığım yıllarda sınıf kuralları ve rutinleri oluşturmanın yanı sıra Türkçe dersine özgü beklentilerimi yılın ilk dersinde öğrencilerle paylaşır ve bu beklentileri tahtanın sağındaki panoya asardım. Bu beklentilerden sanırım öğrencilerim tarafından en çok hatırlananı “Yazdım ama okumasam olmaz mı?” sorusuna cevabımın her zaman “olmaz” olmasıydı.
Hiç taviz vermediğim bu beklentiyi, öğrencilerim zamanla öyle benimsedi ki, içlerinden biri bu cümleyi kuracak olsa sınıf topluca ve gülerek “olmaz” demeye başlamıştı.
Bu konudaki ısrarım ve takibim, öğrencilerin hatalarından öğrendikleri, topluluk karşısında seslerini duyurma becerilerini geliştirdikleri, korkularıyla yüzleştikleri ve en önemlisi de yılın sonuna doğru kendi gelişimlerine hayret ettikleri bir dönüşüme yol açtı. Bu meydan okumayı uzun yıllar sürdürdüm, ta ki 4 +4 uygulamasının başladığı ve ilk defa 5. sınıfa derse girene kadar. Bir öğrencimin velisi, çocuğunun Türkçe dersini hiç sevmediğini söyledi. Bunun nedenini sorduğumda ise, onu fazla zorluyormuşsunuz, dedi. O zaman durup uzun uzun düşündüm, acaba öğrencilerimi zorlayarak yanlış mı yapıyordum? Neyse ki bugün de bu soruya cevabım içten bir “hayır”.
O öğrencime karşı bu konuda daha esnek davranarak, yazdıklarını bireysel olarak okuyup geribildirim vererek, zaman içinde kendindeki gelişimi fark etmesini sağlayarak ve elbette şefkatle yaklaşarak çözmeye çalıştım. Zamanla öğrencimin derse karşı olumsuz tutumu değişmeye başladı.
Geçtiğimiz günlerde üniversiteden mezun olarak iş hayatına atılan bir öğrencim beni aradı. Şu anda çalıştığı iş yerinde yazılı anlatım becerilerini hem müdürünün hem de çalışma arkadaşlarının çok takdir ettiğini ve şirketin bloğunu yönetmesi için onu seçtiklerini söyledi. Çok mutlu olmuştu. Bu başarıyı size borçluyum diye ekledi, iyi ki bizi zorladınız. “Hatırlıyor musunuz çok çekingen bir öğrenciydim ve sizin cesaretlendirmeleriniz olmasa bugün bunları başaramazdım.” Benim için son zamanlarda aldığım en anlamlı geribildirimlerden biriydi. “Anlamlıydı” çünkü bir öğretmen olarak değer ve öncelik verdiğim şeylere vurgu yapıyordu. Çünkü öğrencilerimin kendilerini yazılı ve sözlü olarak doğru bir şekilde ifade edebilmeleri dersimin en önemli önceliği olmuştu.
Anlamaya dayalı tasarım modelinde öğrencilerinize verdiğiniz akademik içerik hakkında düşünmenin en etkili yollarından biri 40/40/40 kuralıdır. Bu kuralda güçlü sorumuz şudur: “Öğrencilerinizin dersinizle ilgili neyi hatırlamasını istersiniz?”
40 gün sonra…
40 ay sonra…
40 yıl sonra…
Bu soru gerçekten sihirlidir ve sizi meselenin özüne ulaştırır. Denemeye ne dersiniz? Daireleri en içteki çemberden doldurmaya başlamayı unutmayın.
Öğrencilerimizi zorlamazsak ne olur?
Karşımızdaki öğrencileri potansiyelle dolu olarak göremezsek önyargılarımız devreye girer ve bir süre sonra bu kendini gerçekleştiren kehanete dönüşür. Eğitim tarihi, heba edilmiş potansiyellerle doludur.
Araştırmalar, birincil olarak bir öğrencinin başarısının öğretmeninin beklentileriyle ve ona karşı sergilediği tutumla belirlendiğini; ikinci olarak eğer öğretmen öğrenci için gerçekleştirilebilir yüksek başarı hedefleri koyarsa öğrencinin genelde bu hedeflere ulaştığını göstermiştir.
Diğer yandan araştırmalar, öğrenci başarısını güdülemeyen öğretmenlerin sonunda gerçekten de başarısız ve motivasyonsuz öğrencilerle karşılaştığını göstermiştir. Görüldüğü gibi Pygmalion etkisi, sınıf ortamında çok güçlü bir şekilde çalışır.
“Bundan bir şey olmaz” diye etiketlenen pek çok öğrenci öğretmenini haklı çıkarırken, az da olsa bu sözle kamçılanan ve öğretmenine hırslanarak daha çok çalışan ve iyi yerlere gelen öğrenciler de vardır. O öğrencileri bir gün öğretmeniyle bir yerde karşılaşıp “Bir çift laf etme” arzusu ayakta tutar. Her ne kadar negatif bir motivasyon olsa da işe yarar.
Yapabileceğinize inanan tek bir kişinin varlığı ise çok şey değiştirir. Küçükken ne zaman ödevlerin, sınavların altında ezildiğimi hissetsem ve şikayet edecek olsam, annem beni yüreklendirir ve “Sen yaparsın.”derdi. “Daha önce yaptın, yine yaparsın.” Bugün bile o ses benimle.
Gelin şimdi, düşük beklentili ve yüksek beklentili öğretmenleri karşılaştıralım:
Düşük beklentili öğretmenlerle yüksek beklentili öğretmenler neyi nasıl yapar?
Düşük beklentili öğretmenler | Yüksek beklentili öğretmenler |
Öğrencilere rutinleri ve prosedürleri sürekli olarak hatırlatın. | Öğrencilerin kendilerinin uygulayabileceği prosedürlerin olmasını ve kendi kendilerini yönetmelerini sağlayın. |
Sadece yapılacak işe ve davranışa odaklanın. | Öğrencileri dersin hedeflerinden haberdar edin, önceki bilgileriyle bağ kurun, kavramlar üzerinde durun ve merak uyandırın. |
Öğrencilerin yapması gereken etkinliklerin ayrıntıları iletin. | Bir konuyu neden öğrenmeleri gerektiğini açıklayın ve başarı kriterlerini paylaşın. |
Gerçeklere dayalı, kapalı uçlu sorular sorun. Örneğin “Alan formülü nedir?” | Genişletmek ve geliştirmek için tasarlanmış açık uçlu sorular sorun. |
Davranışları olumsuz ve tepkisel olarak yönetin. | Davranışları olumlu ve proaktif olarak yönetin. |
Sıralamanın planlanmasında yönlendirici bir rol üstlenin. | Kolaylaştırıcı bir rol üstlenin ve öğrencilerin öğrenmeleriyle ilgili seçimler sunun. |
Başarıyı yetenekle ilişkilendirin. | Başarıyı motivasyon, çaba ve hedef belirleme ile ilişkilendirin. |
Yetenek gruplamalarını kullanın ve farklı öğrenmeler tasarlayın. | Öğrencilerini farklı akranlarla çalışmaya teşvik edin. Pozitif akran modellemesinden faydalanın. |
Düşük seviyeli etkinliklerde çok sayıda tekrar sağlayın. | Gelişmiş faaliyetlerle tüm öğrencilerin katılımını sağlayın. |
Düşük başarılı öğrencilerle daha çok zaman geçirin ve yüksek notlar verin. | Tüm öğrencilerle eşit olarak çalışın. |
Doğruluğa odaklanan övgülerde bulunun. “Aferin, bu doğru.” | Öğrencilere öğretici geribildirimlerde bulunun. |
Yanlış cevap veren öğrenciye:” Bu yanlış!” deyin ve başka bir öğrenciden cevap vermesini isteyin. | Öğrencileri doğru cevaplara yönlendirmek için soruyu yeniden sorun, ipuçları verin. |
Motivasyon için teşvikler ve ödüller kullanın. | Motivasyonu sağlamak için öğrenme deneyimlerini öğrencilerin ilgi alanlarına göre yapılandırın. |
Yüksek beklentiler tek başına başarıyı etkilemek için yeterli değildir. Öğrencilerin öğrenmesi üzerinde en büyük etkiye sahip olan, yüksek beklentilerin belirli inançlar ve öğretim uygulamaları ile birleşimidir.
Yüksek beklentiler düşük tehdit içeren güvenli bir sınıf ortamı ile desteklenmezse son derece yıpratıcı olabilir. Bu nedenle pozitif bir sınıf iklimi oluşturmak için ekstra çaba ve zaman harcamak gerekir.
Bir öğretmen olarak yüksek beklentilere sahip olup olmadığımızı anlamak için pedagojik inançlarımızı başka bir deyişle zihniyetimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Kanımca gelişim zihniyetine sahip bir öğretmensek öğrencilerimiz için yüksek beklentilerimizin olması neredeyse kaçınılmaz. Stanford Üniversitesi Psikoloğu Carol Dweck tarafından ortaya konan gelişim zihniyeti unsurlarına baktığımızda bunu net olarak görebiliriz:
- TÜM öğrencilerin yüksek seviyelerde öğrenebileceğini bilmek
- Hiçbir zaman yeterli olmayan öğrencilerinizin, doğru destekler sağlandığında yetkin olabileceğine inanmak
- Bir eğitimci olarak sizin yeni bir beceri, strateji veya araç öğrenebileceğinizi anlamak
- Şu anda bir şeyi yapamıyor ya da nasıl yapacağınızı bilmiyor olsanız da, bunun hikayenin sonu olmadığına güvenmek
- Kalıcı çaba ve uygulamayı memnuniyetle karşılamak
- Hataları benimsemek ve bir dahaki sefere nasıl daha iyi yapılacağına dair geri bildirim olarak kullanmak
- Her şeyi yapabilecek güce sahip olduğunuzu bilmek
Bu konuda kendinizi değerlendirmeye ne dersiniz? Aşağıdaki öz değerlendirme formunu çalışmalarınızı gözden geçirmek için kullanabilirsiniz.
Yüksek Beklentiler Öz Değerlendirme Kontrol Listesi
Aşağıdaki yüksek beklenti uygulamalarını öğretiminizde ne sıklıkla kullanıyorsunuz? | Nadiren | Bazen | Sıklıkla |
Açık uçlu sorular sorarım. | |||
Doğru cevap yerine çabayı överim. | |||
Düzenli olarak biçimlendirici değerlendirme araçlarını kullanırım. | |||
Cevaplar yanlış olduğunda soruları yeniden ifade ederim. | |||
Karma yetenek gruplamalarını kullanırım. | |||
Grupları düzenli olarak değiştiririm. | |||
Öğrencileri akranlarıyla çalışmaya teşvik ederim. | |||
Öğrencilerin çeşitli seçenekler arasından kendi etkinliklerini seçmelerine izin veririm. | |||
Açık öğrenme niyetleri ve başarı kriterleri oluşturum. | |||
Öğrencilerin başarı kriterlerine katkıda bulunmalarına izin veririm. | |||
Öğrencilere öğrenmeleri için sorumluluk veririm. | |||
Her öğrenciyi kişisel olarak tanırım. | |||
Öğrencilerin ilgi alanlarını etkinliklere dahil ederim. | |||
Okul yılının başında rutinler ve prosedürler oluştururum. | |||
Bireysel hedefler belirlemek için öğrencilerle birlikte çalışırım. | |||
Öğrencilere SMART hedefler hakkında bilgi veririm. | |||
Hedefleri öğrencilerle düzenli olarak gözden geçiririm. | |||
Başarıyı, motivasyon, çaba ve hedef belirleme ile ilişkilendiririm. | |||
Yüksek ve düşük başarılılar arasındaki faaliyetlerde farklılaşmayı en aza indiririm ve tüm öğrencilerin gelişmiş etkinliklere katılmasına izin veririm. | |||
Öğrencilerin başarıları hakkında öğrenme hedefleriyle bağlantılı öğretici geribildirimlerde bulunurum. | |||
Davranışları olumlu ve proaktif olarak yönetirim. | |||
Tüm öğrencilerle eşit olarak çalışırım. |
Bir öğretmen olarak, öğrencilerinizin kapasitelerinin en yüksek seviyesine ulaşmalarına yardım ederek onlara yeni bir hayat verebilirsiniz.
Yazıyı Shannon Webster’in içerikle değil çocuklarla etkileşim kurmamızı öneren şu anlamlı sözüyle kapatalım:
Aysun Yağcı