Mesleğe ilk başladığım yıllarda günlük plan defterleri vardı. O gün işlenecek olan ders, günü gününe deftere yazılırdı. Bilgisayarların yeni yeni hayatımıza girdiği yıllardı ve ben bilgisayarda yazmak varken defalarca aynı konuların deftere yazılmasını çok anlamsız bulurdum. O zamanlar plan yapmak anlatacağın konuyu yazmak olarak algılanırdı çünkü.
Günlük plan defterinizi müdür yardımcısına götürür imzalatırdınız. Müdür yardımcısı deftere ne yazdığınızı hiç sorgulamaz, yalnızca planın yapılıp yapılmadığını kontrol ederdi. İşler, planlı programlı yürüyordu. Bundan iyisi can sağlığıydı.
Mesleğin ilerleyen yıllarında “günlük plan” kalktı diye müjdeli bir haber aldık. Kılavuz kitaplar basan milli eğitim, öğretmenleri bu dertten kurtarmış görünüyordu.
Kılavuz kitap elime ilk geçtiğinde bir süre denemeye karar verdim. Kılavuz kitapla ders işleyen kendimden birkaç hafta içinde ölesiye nefret ettiğimden, ondan da kısa sürede vazgeçtim. Kılavuz kitapların öğretmenin özgünlüğünü ortaya çıkarmasına engel olan ve öğretmeni tek tipleştiren yapısı, bunda en büyük etkendir.
Yıllar sonra eğitim koordinatörü olup da planlama işini organize etmeye başladığımda öğretmenler tarafından büyük bir dirençle karşılaştım. “Ne yani günlük plan mı yapacağız?” diyordu biri; “Günlük planlar kalkalı yıllar oldu, kılavuz kitaplarımız var.” diyordu diğeri.
“Hem yapsak bile uyamayız, matematik problemi çözerken bir bakıyorum öğrenciler Türkçeden bir hata yapıyor, o anda matematik dersini bırakıp Türkçeye dönüyorum.”
“Etkinlik düşündüğümden uzun sürüyor.”
“Her derste nasıl dikkat çekeceğiz?”
“Etkinlik yapacağız derken müfredat yetişmiyor.”
“Ben neyi ne kadar sürede yapacağımı nasıl bileyim.”
“Plan yapıyorum, hop bir kar tatili ya da sınav, plana uyamıyorum.”
“Anlatacağım her şey benim aklımda.”
“Ben bu konuyu yirmi yıldır anlatıyorum.”
Bu ve buna benzer ardı arkası kesilmeyen bahaneler…
Kendimi öğrencilerin yerine koyuyorum ve ben de şunları soruyorum öğretmenlere:
“Niye bir dersin % 85’inde öğretmen konuşuyor?”
“Niye dersin hedeflerden ben haberdar değilim?”
“Niye öğretmen benim bu konuda daha önce bildiklerimle hiç ilgilenmiyor?”
“Niye bu devirde dersin yarısını not tutarak geçiriyorum?”
“Bu konunun gerçek hayat önemi ne?”
*
İyi planlanmış bir dersin akışı ve belirli bir ritmi vardır. Bu akış, öğrencilerdeki zaman algısını değiştirebilme gücüne sahiptir. Akış varsa öğrenciler dersin ne zaman biteceği ile değil, onlara verilen görevleri belirlenen sürede yapıp yapamayacaklarıyla ilgilenirler. Hatta zil çaldığında onlardan “A zil mi çaldı, ne kadar çabuk geçti zaman?” serzenişlerini duymanız pek ala mümkündür.
İyi planlanmamış derslerde ise öğretmen konuyu ne kadar iyi bilirse bilsin ya da daha önce o konuyu yüzlerce kez anlatmış olursa olsun birtakım aksaklıklar yaşanır: Örneğin işbirlikli öğrenme yönteminin uygulandığı bir derste grupları belirlerken öğrenci sayılarını doğru ayarlamama gruptaki öğrencilerin bir kısmının atıl kalmasına neden olabilir. Yönergeleri net vermemek, aynı yönergeyi defalarca tüm gruplara tek tek anlatmayı gerektirebilir. Bu hem öğretmen için yorucu hem de yönerge verme işlemi bir türlü tamamlanmadığı için etkinliğin başlamasını yavaşlatan bir süreçtir. Ya da derste izleteceğiniz bir videoyu önceden bilgisayarınıza yüklemediyseniz yavaş çeken internetin azizliğine uğrayabilirsiniz.
Yaşanan bu aksaklıklar, öğrencilerin dersin odağını kaybetmelerinden tutun da sınıf yönetimi sorunlarına kadar pek çok sorunun tetikleyicisidir.
Öğrencileri birbirleri için öğrenme kaynağı ve kendi öğrenmelerinin sahibi olacak şekilde aktive edebilmek için iyi bir planlamaya ihtiyaç vardır.
Öğrenme ortamlarının tasarımcısı olarak her öğretmen aynı konuyu birbirinden çok farklı şekillerde tasarımlayabilir elbette. Yine de bu yazıda iyi bir planın olmazsa olmazlarından bahsetmek istiyorum.
Derslerimizi Nasıl Planlayalım?
Çalıştığım okulda uzun zamandır ÖRAV “Öğrenen Lider Öğretmen” eğitiminde gördüğümüz ve eğitimci yazar Joseph Cornell tarafından geliştirilen öğrenme akışı basamaklarını ve Yenilikçi Öğrenme Merkezi’nin Öğrenme Odaklı Sınıf Yönetimi planının birleşiminden oluşan bir ders planı formatı kullanıyoruz. Öğrenme kazanımlarına uygun zengin bir öğretme ve ölçme repertuarımız olduğunu varsaydığımızda planlama süreci, kendimize yönelttiğimiz sorularla başlıyor:
- Öğrencilerin ne öğrenmelerini istiyorum?
- Öğrencilerin bu bilgiye nasıl ulaşmalarını istiyorum?
- Öğrenmeye ne engel olabilir?
- Öğrenme sürecinin bozulmasını engellemek için bana ne yardım edebilir?
- Öğrenme akışını nasıl tasarımlayacağım? (merak uyandırma, ilgiyi odaklama, öğrenme deneyimi, deneyimin paylaşımı)
- Zamanlama nasıl olacak? Tahmini olarak neye ne kadar zaman ayıracağım?
- Farklılaştırılmış öğretim için fırsatlar var mı ve bunu nasıl değerlendirebilirim?
- Bu planı, yeniden uygulayacak olsam neyi/ neleri farklı yaparım?
Gelelim öğrenme akışı basamaklarına…
- Merak uyandırma
Bir dersi planlamaya başlarken “Bu konuda öğrencilerin ilgisini çekecek ve giriş olarak kullanılacak bir şey var mı?” sorusunu kendime sorarım. Çünkü derse dikkat çekici bir giriş yapmak, öğrencilerin derse zihinsel olarak hazır ve alıcı olmalarını sağlayacaktır. Bu bazen bir kısa film olur, bazen alışılmadık bir obje, bazen bir ses kaydı, bazen derse gelen sürpriz bir konuk, öğretmen masasına önceden bırakılmış bir mektup, bir hikaye, başımızdan geçen bir olay….vb.
- İlgiyi odaklama
İkinci olarak dersin hedeflerinden öğrencileri haberdar ederim. Ders zamanını nasıl kullanacağımızı açıklayarak öğrencilerde “beklenti” oluştururum. Konunun gerçek hayat önemine değinirim. Öğrencilerin geçmiş bilgilerini, ilgilerini ve güçlü yanlarını hesaba katarak önceki bilgileri etkinleştiririm. Beyin fırtınası, gözlem çalışması, öğrenme deneyimiyle ilişkilendirebilecek bir oyun oynama, zihninde canlandırma vb. çalışmalarla ilgiyi odaklarım. İlgiyi odaklama çalışmalarının zaman kaybı olduğunu asla düşünmem, aksine öğrencileri öğrenme sürecinin içinde tutabilmenin bu çalışmaların etkililiğine bağlı olduğunu bilirim.
- Öğrenme Deneyimi
İdeal bir öğrenme deneyiminin birden çok duyuya hitap etmesi gerektiğini her zaman hesaba katarım. Öğrenme deneyiminde pozitif duyguların önemini bilir, derslerime mizah unsurlarını ve oyunsu süreçleri dahil ederim.
Öğrencilerin becerileriyle örtüşen ve onları bir miktar zorlayan güçlü etkinlikler tasarlarım. Öğrencilerin çıkarım yapmalarına izin veririm ve her sorunun cevabını hemen verme isteğine karşı direnirim. Onlara üst düzey zihinsel becerilerini harekete geçirecek sorular sorma üzerine önceden çalışırım. Soru sorduktan sonra cevaplar için yeterince beklerim. Öğrencileri konuşmaya teşvik etmek için uygun ipuçları veririm. Akran etkileşimini sağlarım.
Öğrencilerin hedefe yaklaşıp yaklaşmadıklarını anlamak için ara değerlendirmeler yaparım. Öğrencilere anında ve etkili geribildirimler veririm. Öğrencilerin kendi kendilerini ve akranlarını değerlendirebilecekleri fırsatlar yaratırım.
- Deneyimin Paylaşımı
Öğrencilerin öğrendiklerini uygulayabilecekleri ortamları sağlamaya çalışırım. Zihin haritası yaptırma, bir grup sunumu, günlük tutma, bir konuşma yapma bunlardan bazılarıdır. Öğrencilerden dersimle ilgili geribildirim alırım. Bu geribildirimleri bir sonraki ders planımı şekillendirmekte kullanırım.
*
Sonuç olarak anlattığımız konularla ilgili bilgimiz ne kadar derin olursa olsun tasarımı yapılmış bir dersin işleyişi ile tasarımı yapılmamış bir dersin işleyişi arasında büyük farklar vardır. Derslerimizi akış ve ritmin sürekliliğine dikkat ederek tasarlamaya başladığımızda deneyimlerimizi yarar ve anlamın birleştiği noktaya taşımış olacağız. Neden plan yaptığımızı artık sorgulamadığımız bu noktanın, son derece öğrenme dolu, yaratıcı, doyurucu ve eğlenceli derslerin kapısını aralayacağına yürekten inanıyorum.
Aysun Yağcı
Not: Bu yazı, ilk olarak 29 Nisan 2016 tarihinde http://www.ogrenmeyoldasi.com/ sitesinde yayınlanmıştır.