Bugün sizlere Kanadalı bir matematik profesörünün hikayesini anlatacağım: Dr.Peter Liljedahl. 2003 yılında bir meslektaşı kendisini matematik dersinde öğrencilerinin problem çözme becerilerine yardım etmesi için davet ediyor. Peter daha önce farklı sınıf seviyelerinde kullandığı bir problemi arkadaşına veriyor: Eğer 6 kedi 6 fareyi 6 dakikada yakalıyorsa, 100 fareyi 60 dakikada yakalamak için kaç tane kedi gerekir?
Öğretmen soruyu sorar sormaz öğrenciler hiç akıl yürütmeden öğretmenden yardım istemeye başlıyorlar. Öğretmen tüm öğrencilere yetişmeye çalışarak sıraların arasında dolaşıyor; ancak öğretmen uzaklaşır uzaklaşmaz öğrenciler çabalamayı bırakıyor. Ertesi gün başka bir problemde aynı durum yaşanınca Peter, öğrencileri normal rutinlerinde izlemeye karar veriyor. 3 gün boyunca dersleri gözlemliyor ve sınıfta birçok faaliyet yapılmasına rağmen ilginç bir şekilde öğrencilerin gerçek anlamda hiç düşünmediklerini fark ediyor.
Bu aydınlamadan sonra Peter, bağlantılarından iyi matematik öğretmeni olduğunu düşündükleri öğretmenleri tavsiye etmelerini istiyor ve gelen tavsiyelerden yola çıkarak 40 farklı okulda 40 öğretmenin dersini izliyor. Ortaya çıkan sonuç son derece çarpıcı:
- 60 dakikalık bir derste öğrencilerin % 20’si toplamda 8-12 dakika düşünüyor.
- Öğrencilerin % 80’i ise hiç düşünmüyor.
Bir öğrencinin düşüncesinin, diğer öğrenciler, öğretmen ve hatta kendisi tarafından görülmesi elbette zor; çünkü hepimiz nasıl düşündüğümüzün pek farkında olmadan düşünüyoruz. Buradaki handikap, düşünmenin görünmezliğinin de görünmez olması. Eğitimciler olarak belki de ilk görevimiz, yokluğu görmek, sessizliği duymak ve olmayanı fark etmektir. Peter’ın da yaptığı tam olarak bu.
Dr. Liljedahl, bu gözlemlerinden yola çıkarak k12 seviyesinde yaklaşık 400 öğretmenin katıldığı ve 15 yıl süren boylamsal bir araştırma başlatıyor. Yıllar boyu en çok düşünme üreten uygulamaları bulmak için pek çok deney yapıyor ve araştırma sonuçlarını “Matematikte Düşünme Sınıfları Oluşturmak” isimli kitapta topluyor. Bu kitapta, öğrencilerin düşünmesini artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmış 14 yöntem paylaşıyor. Bu yöntemlerin kısa özetine linkten ulaşabilirsiniz. Kitabın matematik dersi için yazılmış olması sizi okumaktan vazgeçirmesin; çünkü bu yöntemlerin hemen hepsi tüm branşlarda ve seviyelerde işe yarayan, derslerinize kolaylıkla adapte edebileceğiniz yöntemler.
Bununla birlikte düşünmeyi görünür kılmak, öğrendiğimiz birkaç düşünme rutinini sınıfta uygulamaktan çok daha fazlası. Derin düşünmenin yeşereceği bir kültür oluşturmadan başarı beklemek zor; çünkü sınıfın kültürü de en büyük öğretmen. Sınıf kültürü aracılığıyla gönderilen mesajlar, öğrencilere düşünme yollarını öğreten başlı başına bir müfredat. Biz buna sessiz müfredat diyoruz.
Bugün size bahsetmek istediğim ikinci proje, Harward Üniversitesi Project Zero ekibi tarafından geliştirilen “Düşünme Kültürleri Projesi”
Bu proje, düşünmeyi destekleyen 8 kültürel güç ve 10 zihniyet etrafında şekilleniyor. Baş araştırmacı Ron Ritchhart önderliğindeki araştırmacılar tarafından kaleme alınan Düşünmeyi Görünür Hale Getirmek: Tüm Öğrenciler İçin Katılımı, Anlamayı ve Bağımsızlığı Nasıl Teşvik Edebiliriz? kitabında düşünmenin yeşereceği bir ortamın özellikleri zaman, dil, çevre, beklentiler, modelleme, fırsatlar ve rutinler olmak üzere sekiz başlıkta toplanmış.
ZAMAN
Okulda en çok neye zaman harcıyorsunuz?
Zaman, hepimizin okulda etkili bir şekilde kullanmaya çalıştığı kültürel güçlerden en önemlisi; çünkü zamanla ilgili aldığımız kararların her biri, neye değer verdiğimiz hakkında bir mesaj gönderiyor.
Şimdi biraz duralım ve aşağıdaki iki soruyu düşünelim:
Okul liderleri için:
“Okulunuzda bir yürüyüşe çıksanız, öğretmen ve öğrencileri en çok ne yaparken görürsünüz?”
Öğretmenler için:
“Bir öğretmen arkadaşınız derse girse ve sınıfın en arkasında dursa, sizi ve öğrencilerinizi en çok ne yaparken görür?”
Çoğu zaman uygulamalarımız üzerine derin düşünmek, mesleki gelişim eğitimlerinde öğrendiğiniz bir yöntemi sınıfta uygulamaktan daha zordur. Yenilik, sisteme bir şey dahil etmek olarak algılanır; oysaki bazen bir şeyleri yapmayı bırakmak, etkisiz uygulamalardan vazgeçmek de bir yeniliktir.
Zamanı, değerlerimizin bir ifadesi olarak gördüğümüzde sınıfta zamanı kullanmanın yeni yollarını keşfedebiliriz.
Öğrencilere Düşünmek İçin Yeterince Zaman Veriyor muyuz?
Araştırmacı Mary Budd Rowe, 1986 yılında öğretmenlerin soru sorduktan sonra ve öğrenci cevabını aldıktan sonra bekleme süresi üzerine bir araştırma yapıyor ve ortalama olarak öğretmenlerin 1,5 saniye beklediklerini tespit ediyor. Hatta saniyenin onda biri kadar bekleyen daha doğrusu beklemeyen öğretmenler de tespit ediyor. Öğrencilerin öğretmenlere verdikleri cevapların kalitesini iyileştirmek için bekleme süresini artırmayı öneren Rowe, araştırma sonuçlarını “Yavaşlamak Hızlanmanın Bir Yolu Olabilir” isimli makalede paylaşıyor. Bekleme süresi, bilinçli olarak 3-5 saniye arasında tutulduğunda cevapların uzunluğu ve doğruluğunda artış, “bilmiyorum” cevaplarında azalma ve sınav sonuçlarında belirgin bir yükselme görülüyor. Aynı zamanda öğretmen davranışlarında da değişiklikler meydana geliyor. Öğretmenler:
- Sordukları soruların çeşitliliğini ve kalitesini artırıyorlar.
- Öğrencilere üst düzey düşünmeyi gerektiren ek sorular soruyorlar.
1990 yılında araştırmacı Stahl, bu sessizlik döneminin akademik amacını belirlediği için “bekleme süresi” yerine “düşünme zamanı” kavramını öneriyor.
İnançlara Meydan Okumak
Bekleme süresi ya da düşünme zamanını etkili bir şekilde kullanabilmek için öncelikle yanlış inançlarımıza meydan okumalıyız. Şimdi düşünün:
Siz ve öğrencileriniz için “iyi bir öğrenci olmak” hızlı ve doğru cevaba sahip olmakla mı ilgili?
Genelde öğrenciler, öğretmenlerin soruları doğru cevabı almak için sorduklarına inanır. Dolayısıyla çoğu öğrenci doğru cevap hemen aklına gelmezse düşünmeyi bırakır. Birçoğu ise yanlış cevap vermekten korkar.
Bir başka sorun, öğretmenin parmak kaldıran gönüllülere cevap vereceği inancıdır. Bu nedenle öğrenciler kendilerini düşünmek zorunda hissetmezler. Bunu çözmek için ilk parmak kaldırana söz vermemek; hatta parmak kaldırma uygulamasına son vermek iyi bir tercih olur. Küçük sınıflarda isim çubukları kullanmak, ilerleyen yıllarda sınıf listesinden isim seçerek söz hakkı vermek hep aynı öğrencilerin sınıftaki konuşmalara hakim olmasını engeller.
Engellerden biri de, öğrencilerin duraklamanın amacını anlayamamalarıdır. Öğrenciler ne bildiklerini düşünmeleri için kendilerine zaman verildiğini anladıklarında konuya daha farklı yaklaşırlar. Bunun için düşünme sürelerinin nasıl kullanılacağına ilişkin beklentilerimizi öğrencilerimize açıkça ifade etmeliyiz.
Görsel Hatırlatıcılar Kullanmak
Başlangıçta düşünme süresinin sınıfta oturması için özellikle küçük sınıflarda görsel hatırlatıcılar kullanmak çok işe yarar. Kırmızı bir kartonun ön yüzüne “Dur ve düşün!” arkasına yeşil bir kartona “Dinle ve öğren!” yazabilir ve duruma göre uygun tarafı öğrencilere gösterebilirsiniz. Ya da “Düşün yaz!” rutinini kullanarak öğrencilere 30 saniye süre verebilir ve öğrencilerin cevaplarını bireysel olarak yazmalarını isteyebilirsiniz. Hemen ardından öğrencileri ikişerli eşleştirerek cevaplarını birbirleriyle paylaşmalarını sağlayabilirsiniz.
Düşünmeye Değer Sorular
Düşünme süresinin meyve vermesi için öğrencilerin sadece hatırlamasını değil düşünmesini gerektiren açık uçlu sorular sormalıyız. Örneğin size “Haftada kaç saat derse giriyorsunuz?” diye sorsam bir çırpıda cevaplarsınız; ama “Okullar neyi yapmayı bırakmalı?” ya da “Kendi branşınızla ilgili öğrencilerin öğrenmesini istediğiniz en önemli şey nedir?” diye sorduğumda durup düşünmeye ve düşüncelerinizi paylaşmaya ihtiyaç duyarsınız.
Peki ya öğrencilerin bize sordukları sorular? Dr. Peter Liljedahl, araştırmasında bir öğretmenin günde 200 ila 400 soru yanıtladığını ve bunların tümünün üç kategoriye girdiğini bulmuş:
- Yakınlık soruları: Sıraların arasında dolaşırken yakınlarda olduğunuz için öğrencilerin sorduğu sorulardır. “Bu, buraya sığmadı şuraya yazsam olur mu?”, “Kırmızı kalemle mi yazacağız?”, “Büyük başlık mı küçük başlık mı?” diye bir süre sonra cevap vermekten bunaldığınız sorular.
- Düşünmeyi bırakma soruları: Bu sorular, “Öğretmenim bitti, olmuş mu?”, “Bu doğru mu?” gibi onay bekleyen sorulardır ve siz tamam olmuş, dediğiniz anda öğrenci düşünmekten vazgeçer. Ya da “Bu sınavda çıkacak mı?” sorusu, düşünmeyi bırakma sorularına güzel bir örnektir. Hatta sınavda çıkmayacak olsa bile bu gerçeği açıklamayı pek istemeyiz.
- Düşünmeye devam eden sorular: Öğrencilerin çalışmaya, denemeye ve düşünmeye devam edebilmeleri için sordukları sorulardır.
Aynı araştırma, öğrencilerin sınıfta sordukları soruların %90’ının yakınlık sorusu olduğunu ortaya çıkarmış. Hemen hepiniz bir sınav esnasında başlangıçta çok ayrıntılı bir açıklama yaptığınız ve soru sormak yok dediğiniz halde öğrencilerin bu türden sorular sormaya devam ettiğine şahit olmuşsunuzdur. Üstelik boş bulunup bir öğrencinin sorusuna cevap verirseniz, bu soruların ardı arkası kesilmez ve soru sorma faslı, düşünmek için ihtiyaç duyulan sessizliği ve odaklanmayı bozar. Öğrencilerin yakınlık sorularını sormayı bırakmalarının en kolay yolu, bu sorulara cevap vermemektir. Bu konuda yeterince dayanıklılık gösterirseniz öğrencilerinizin bir süre sonra inisiyatif almaya başladıklarını ve daha az yakınlık sorusu sorduklarını gözlemlersiniz.
Takip Soruları Sormak
Öğretmenler, öğrencilere düşünmeleri için baskı yaptığında öğrenciler kendilerini daha ilgili, zorlanmış ve motive olmuş hissederler. Bu nedenle öğrencileri düşüncelerini gerçeklendirmeleri için teşvik etmek düşünmeye devam etmeleri için son derece önemlidir. Bunun için “Sana bunu söyleten ne?” kalıbını kullanabilirsiniz.
Öğrencilerin Birbirlerinin Düşüncesini Değerlendirmesini Sağlamak
Öğrenciler birbirlerinin yorumları hakkında düşünmeye zaman ayırdıklarında farklı bakış açılarını daha iyi anlayıp takdir edebilirler; bu durum aynı zamanda öğrencilerin birbirlerini etkin bir şekilde dinlemelerini sağlar; konuşmayı öğrenciyle öğretmen arasında oynanan masa tenisi oyunu olmaktan çıkarır ve bir takım oyununa dönüştürür. Öğrencileri akranlarının sözlü yanıtını değerlendirme sürecine aktif olarak dahil etmek için öğrencilerden arkadaşınızın düşüncesine katılıyorsanız, baş parmak yukarı; katılmıyorsanız baş parmak aşağı işareti yapmalarını isteyebilir, sonrasında katılıp katılmama nedenlerini sorabilirsiniz.
Öğretmen Konuşmasını Sınırlandırmak
Sınıftaki konuşmaya hakim olmamak için 40 dakikalık bir derste doğrudan öğretim yaptığınız süreyi 10 -15 dakika ile sınırlı tutmaya çalışın. Derste öğrencilerin tüm dikkatlerini vererek dinlemeleri gereken bir bölüm olduğunda 10 dakika boyunca sizin konuşacağınızı belirtin ve arkasından birlikte ne yapacağınızı ya da onlardan ne yapmalarını beklediğinizi açıklayın. Öğrencileri dersin gidişatından haberdar etmek, teneffüs zili çalıncaya kadar konuşacağı tahmin edilen bir öğretmenin yaratacağı bıkkınlıktan onları kurtarır ve öğrenciler on dakika için tüm dikkatlerini size vermeyi kabul edilebilir bulurlar.
DİL
Düşünme Dilini Modellemek
Düşünme dilini modellemek, düşünmek için gerekli olan kelime dağarcığını geliştirmekle ilgilidir. Bunun için aşağıdaki tabloda olduğu gibi “düşünme” kavramı ile ilgili olan kelimelerden bir liste oluşturup sınıfınıza asabilir ve bu kelimelerin kullanımıyla ilgili özel bir çaba gösterebilirsiniz. Kelime öğretim yöntemleri hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz “Akademik Dil Nasıl Geliştirilir?” başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.
Dikkate almak | Fark etmek | Tahmin etmek | Sanmak | Değerlendirmek | Gözden geçirmek |
Spekülasyon yapmak | Yoğunlaşmak | Kafa yormak | Şüphelenmek | Fikir edinmek | Tutarlı |
Yansıtmak | Analiz etmek | İncelemek | Araştırmak | Farz etmek | Yaratmak |
Üretmek | Sezgi | Perspektif | Bağlantı kurmak | Fikir sahibi olmak | Varsayım |
Çıkarım yapmak | Çağrışım | İlişki kurmak | Sonuca ulaşmak | Tasarlamak | Merak etmek |
Aynı fikirde olmamak | Önyargı | Gerekçe | Tartışmak | Sebep | Karar vermek |
Yorumlamak | Formüle etmek | İnşa etmek | İç yüzü | Algı | Bakış açısı |
Düşünmeyi modellemek için bir başka yöntem, yüksek sesli düşünme stratejisini kullanmaktır. Özellikle sayısal derslerde öğretmenlerin en çok kullandıkları ve etkili yöntemlerden biridir. Matematik ve Fen derslerinde öğretmenler öğrencilerin bir soruya nasıl yaklaşacaklarını göstermek için nasıl düşündüklerini yansıtırlar. Bu, sözel dersler için bir nebze daha zordur; ama imkansız değildir.
Geribildirim Dili
Öğrencilere verdiğimiz geribildirimlerin şekli onların “düşünmeye devam etme” veya “düşünmeyi bırakma” kararları üzerinde yüksek bir etkiye sahiptir.
Bunun için yapabileceğimiz şey “Harika, aferin, iyi” gibi genel övgü içeren yorumları nadiren kullanmak; onun yerine gelecekteki çabalara ve eylemlere rehberlik etmeye odaklanan, spesifik odaklı geribildirimler vermektir. “Düşüncelerini her zaman gerekçelendirdiğini fark ettim.” gibi başarı kriterlerine vurgu yapan ifadeler kulandığımızda öğrencinin o davranışı ilerleyen zamanlarda gösterme ihtimalini artırırız.
Bir mesleki gelişim atölyesini ardından bir öğretmen arkadaşınızın size “Eğitim nasıl geçti?” diye sorduğunu farz edelim. Siz de diyorsunuz ki “iyiydi” ya da “çok sıkıcıydı” Bu söylemin ne size ne de karşınızdakine bir faydası vardır. Sadece iletişim kurdunuz; ama geribildirim vermediniz. “Derslerde doğrudan öğretim süresini dengelemem gerektiğini fark ettim.” ya da “Öğrencilere soru sorduktan sonra yeterince beklediğimden emin olmaya çalışacağım.” şeklinde bir geribildirim verdiğinizde hem spesifik bir geribildirim vermiş hem de kendinize ileriye dönük bir hedef koymuş olursunuz.
ETKİLEŞİMLER
Düşünmeyi Destekleyen Etkileşimler
Arka arkaya dizilmiş ve herkesin birbirinin ensesini gördüğü sıralardansa küme şeklinde düzenlemiş ve grup çalışmasına izin veren bir sıra düzeninin sınıfta daha çok düşünce üreteceği bir gerçek. Sınıfta işbirlikli öğrenme yöntemleri hiç kullanılmadığında ya da çok az kullanıldığında öğrenciler, gruplara düşünmek için değil, akranlarıyla konuşmak amaçlı giderler. İşte düşünme kültürü yaratmanın önemi de burada devreye girer. Öğrencileri ısrarla farklı öğrencilerle grup olmaya alıştırdığınızda bu davranış kalıbı bir süre sonra söner. Burada sabırlı olmak önemlidir; çünkü yeni bir sınıf almışsanız sınıfta bu kültürü oturtmaya çalışmak 5-6 haftanızı alır.
Araştırmalara göre işbirlikli öğrenmede rastgele grupların kullanılması ve grupları dönüşümlü olarak değiştirmek, sınıftaki sosyal engelleri yıkıyor ve öğrencilerin düşünmek için bir araya gelmelerini kolaylaştırıyor.
Peter Liljedahl’ın yaptığı araştırma da bu sonucu doğrular nitelikte. Peter, öğrencilerin 2-3 kişilik rastgele gruplarla, dikey bir alanda ve silinebilir bir yüzeyde bir araya gelmelerini sağlıyor. Dikey alan, öğretmenin öğrencilerin yaptıklarını daha kolay görmesini; silinebilir yüzeyler de öğrencilerin daha fazla risk almasını sağlıyor. Bu yöntemin uygulamada nasıl çalıştığını buradan izleyebilirsiniz.
Düşünmeye zaman ayırmak, düşünme dilini kullanmak ve düşünmeyi destekleyen etkileşimlerden sonra sıra düşünme süreçlerini belgelemeye geldi. Düşünceleri belgelemek için kullanılan en etkili yöntemlerden biri de düşünme rutinleri.
DÜŞÜNME RUTİNLERİ
Harward Üniversitesi Project Zero ekibi tarafından geliştirilen düşünme rutinleri, düşünmeyi görünür kılmak ve belgelemek için bize çok sayıda araç sunuyor. Fikirleri ortaya çıkarmak, yeni fikirler keşfetmek, fikirleri sentezlemek, yeni bakış açıları edinmek, geribildirim vermek ve öz değerlendirme yapmak için geliştirilen rutinlere bu linkten ulaşabilirsiniz.
Düşünme rutinlerini düzenli olarak kullandığınızda bir süre sonra öğrencilerde davranış kalıbı haline geldiğini ve rutinin nasıl uygulacağı ile ilgili öğrencilere ek açıklama yapmanıza gerek olmadığını fark edeceksiniz. Bununla birlikte düşünme rutinlerini hem sizin hem de öğrencilerinizin zamanına değecek, zengin, anlamlı ve karmaşık içeriklerle birleştirmek önceliğiniz olmalı. Düşünme rutinlerinin aynı zamanda biçimlendirici değerlendirme araçları olduğunu ve öğrencilerin anlamlandırma süreci ile ilgili size çok değerli bilgiler sunduğunu da hatırlamakta fayda var.
Hiçbir eğitimci düşünmeye değer vermediğini söylemez. Ama yine de öğrencilere düşünmenin değeri ve önemi hakkında çok karışık mesajlar göndeririz. Öyleyse öncelikli olarak kendi okulumuzdaki kültürel güçlerin farkına varmalı ve onları parlatmanın yollarını aramalı, ardından düşünme rutinleriyle öğrenmeyi ve düşünmeyi görünür hale getirmeliyiz. Çünkü düşünme kültürü olan bir okulun öğrencileri, okula ve derslere daha fazla ilgi ve bağlılık geliştirirler. Öğrendiklerinde daha fazla anlam bulurlar. Bunların yanı sıra, açık fikirli, meraklı, uygun şekilde şüpheci, dikkatli olma gibi düşünme eğilimleri sergilerler.
Bu konuda kendinizi geliştirmek ve ilerlemenizi izlemek isterseniz öğretmenler ve okul liderleri için geliştirilen değerlendirme rubriklerinden yararlarlanabilirsiniz.
Öğretmenler için öz değerlendirme:
https://pz.harvard.edu/sites/default/files/Self%20Assessing%20CoT.pdf
Okul Liderleri için öz değerlendirme:
https://pz.harvard.edu/sites/default/files/Leaders%20Self%20Assessing%20CoT.pdf
Kaynaklar: