Mükemmel bir ders planı olmadığı gibi mükemmel bir ders de yoktur. Bir dersi mükemmele yakın yapan o kadar çok parametre vardır ki, bazen birini sağladığınızda diğerini sağlayamazsınız. Murphy kanununa göre ders gözlemi yapanlar da hep yanlış zamanda sınıfa gelirler. Şaka bir yana, sınıftaki öğretimin kalitesini etkileyen çok sayıda faktör olduğunda yapmamız gereken, onu küçük parçalara ayırmak ve her seferinde tek bir alana odaklanmaktır.
Bugün sınıflarda farkındalıkla ele almamız gerektiğini düşündüğüm şey: Sınıf konuşması. Bu sefer sınıf konuşmasına feneri tutalım ve sınıftaki etkileşimleri gözlemleyelim.
Robin Alexander’ın geliştirdiği Diyolojik Öğretim Çerçevesinin ilk ekseni, “etkileşimler”dir. Sınıflarda, öğrenci-öğretmen ve öğrenci-öğrenci etkileşimi için üç organizasyonel ortam söz konusudur: Tüm sınıf, grup ve bireysel. Bunları aşağıdaki şekilde genişletebiliriz:
- Tüm sınıf öğretimi (öğretmenden-öğrenciye)
- Grup çalışması (öğretmen liderliğinde)
- Grup çalışması (öğrenci liderliğinde)
- Birebir (öğretmen-öğrenci)
- Birebir (öğrenci-öğrenci)
Burada kendimize sormamız gereken soru: Hangi etkileşim tipini sınıfta ağırlıklı olarak kullanıyoruz, tek bir etkileşime saplanıp kalıyor muyuz, yoksa bunları çeşitlendiriyor muyuz?
Pazartesi sabahı okulunuzda hızlı bir tur atsanız ve her sınıfta beşer dakika kalsanız, ne görürsünüz? Tahtada ders anlatan öğretmenler mi, bireysel olarak bir problemi çözmeye çalışan öğrenciler mi? Grup olarak çalışan odaklı öğrenciler mi? Masasında oturan öğretmenler mi? Uyuyan öğrenciler mi?
Deneyimlerimden ve gözlemlerimden hareketle en çok tahtada ders anlatan ve soru-cevap yöntemiyle ders işleyen öğretmen göreceğinizi rahatlıkla söyleyebilirim. Öğretmenin ders içindeki konuşmasını analiz edecek olursanız da muhtemelen karşınıza kapalı uçlu ve genellikle hatırlama düzeyi sorular ve minimum geribildirime dayanan bir döngü çıkar. Kendi sorduğu sorulara öğrenciyi beklemeyip hızlıca cevap veren öğretmenleri saymıyorum bile.
Öğrenme bilimine ilişkin sayısız araştırma aksini söylemesine rağmen, sınıflarımızda öğretmen monoloğu hakim olmaya devam ediyor. Öğretmenin, monoloğunu sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmesi için ön koşul ise sınıfın sessiz olması.
“Sessiz sınıf = etkili davranış yönetimi” tabusunu yıkmanın ne kadar zor olduğunun farkındayım. Yine de kendime sormadan edemiyorum: Sınıftaki konuşmayı, güvenli ve alışılagelmiş kalıplardan kurtarmak için öğretmenlerin gereken derinliğe sahip olmalarını sağlamak mümkün mü? Öğrencilerle aramızdaki etkileşimin doğasını değiştirebilir, hatta yeniden tanımlayabilir miyiz?
Bu soruların cevaplarını “Diyalojik Öğretim” bize veriyor.
Diyalojik Öğretim Nedir?
Robin Alexander tarafından geliştirilen diyalojik öğretim onun ağzından şöyle anlatılıyor:
“Diyalojik öğretim, ilgiyi harekete geçirmek, düşünmeyi teşvik etmek, anlayışı ilerletmek, fikirleri genişletmek ve argümanları oluşturup değerlendirmek için konuşmanın gücünden yararlanarak öğrencileri yaşam boyu öğrenme ve demokratik katılım için güçlendirir. İşbirlikçi ve destekleyici olması sosyal ve duygusal faydalar da sağlar. Aynı zamanda öğretmenlere de yardımcı olur: Öğrencileri düşüncelerini paylaşmaya teşvik ederek öğretmenlerin ihtiyaçları teşhis etmelerine, öğrenme görevlerini tasarlamalarına, anlayışı geliştirmelerine, ilerlemeyi değerlendirmelerine ve öğrencilere karşılaştıkları zorluklar konusunda rehberlik etmelerine olanak tanır. “
Yine Alexander tarafından tanımlandığı üzere diyalojik öğretim hem konuşmadır hem de konuşmadan daha fazlasıdır.
Diyalojik Öğretim, sınıftaki konuşmanın kalitesini iyileştirerek öğrenci katılımını ve başarısını artırmayı amaçlamaktadır. Öğretmenler, üst düzey düşünme ve ifade becerisini geliştirmek için öğrencilerin yalnızca yanıt vermek yerine akıl yürütmesine ve tartışmasına izin verirler.
Diyalog, sınıflarda yaygın olarak kullanılan günlük konuşmalardan farklı, özel bir konuşma türüdür. Diyaloğa katılanlar, kendi görüşlerini başkalarına empoze etmeye çalışmazlar, başkalarının görüşlerini düşünmeden kabul etmeye istekli değildirler. Bunun yerine, fikirleri ve birbirlerini daha iyi anlamak için işbirlikçi bir çaba içindedirler.
Diyalojik Öğretimin 5 temel ilkesi:
- Kolektif: Sınıf, ortak öğrenme ve sorgulamanın yapıldığı yerdir.
- Karşılıklı: Katılımcılar birbirini dinler, fikirlerini paylaşır ve alternatifleri değerlendirir.
- Destekleyici: Katılımcılar yanlış yanıtlardan dolayı utanma riski olmadan fikirlerini özgürce ifade edebildiklerini hissederler ve ortak anlayışa ulaşmada birbirlerine yardımcı olurlar.
- Kümülatif: Katılımcılar birbirlerinin katkılarından yararlanırlar.
- Amaçlı: Sınıf konuşması her ne kadar açık ve diyalojik olsa da öğrenme hedefleri göz önünde bulundurularak yapılandırılmıştır.
Bir eğitim lideri olarak snıflarda bir dersi gözlemlerken neye bakacağımızı bilemezsek onu düzeltme şansımız olmaz. Öyleyse sınıflarda etkili diyalojik öğretimi gözlemlerken şunları duymayı beklemelisiniz:
- Öğretmen, düşünmeyi destekleyen sorular kullanıyor mu?
- Soru sorduktan sonra yeterli düşünme zamanı veriyor mu?
- Öğrencileri düşüncelerini detaylandırmaya teşvik ediyor mu?
- Hem öğretmenler hem de öğrenciler sınıf üyelerinin düşüncelerine meydan okuyor mu?
- Öğrencilerden gerekçe vermelerini, iddia ettiklerini ve tahminlerini gerekçelendirmelerini istiyor mu?
- Sınıfta tüm paydaşlar konumlarını müzakere ediyor ve fikirlerini değiştiriyor mu?
Bu sorulara vereceğiniz cevaplar, kanıt temelli bir okul gelişim planını oluşturmanıza yardımcı olacaktır. Belki bir sonraki adımınız, düşünmeyi destekleyen soruların nasıl oluşturulacağı üzerine öğretmenler için bir mesleki gelişim planı hazırlamak olabilir. Öyleyse bir sonraki yazımızın konusu da bu olsun.
Kaynak:
Robin Alexander , “Developing dialogic teaching: genesis, process, trial” RESEARCH PAPERS IN EDUCATION, 2018
https://blog.irisconnect.com/uk/blog/developing-effective-dialogic-teaching-and-classroom-talk