Öğrencilik yıllarımdan hatırımda kalan öğretmenlerin çoğu, bizi derslerde güldüren esprili öğretmenlerdi. Ama bu öğretmenlerden genelde çok az bulunurdu. Öğretmenlerimizin çoğu, iki öğrenci derste bir şeye gülerlerse, alaylı bir tavırla “Anlat da biz de gülelim!” derlerdi ve gülüşler o iki öğrencinin yüzünde donar kalırdı.
Oysaki öğrenciler, dersin akışını bozmayacak şekilde gülebilmeli. Öğrenciler robot değil ki… O anda çok farklı bir çağrışım yapmış olabilirler, akıllarına komik bir şey gelmiş olabilir. Mesela öğretmenler kurulu toplantılarında ortamın fazla ciddi olmasından dolayı mı bilmiyorum inadına benim aklıma komik şeyler gelir. Gülmemek için kendimi zor tutarım, derin derin nefes alırım, o da olmazsa rezil olmamak için kötü şeyler düşünmeye başlarım. Öğrencilerin de bizden farklı olmadıklarını unutmamak gerekir.
16 yıllık Türkçe öğretmenliğimde sınıfımdan hep kahkaha sesleri yükseldi; müdürler, müdür yardımcıları gelip sınıfımın camından “Ne oluyor burada?” diye çok baktılar, buna rağmen ben öğrencilerimle gülmenin fırsatını hiçbir zaman kaçırmadım.
Gerçekten de dersin akışı esnasında doğal bir şekilde küçük esprilerle dersi süslemek öğrencilerin derse ve öğretmenin anlattıklarına ilgisini artırır. Bununla birlikte kötü bir espri yapmaktansa hiç yapmamanın daha iyi olduğunu da unutmamak gerekir. Yaptığınız espriye size ayıp olmasın diye gülen birkaç öğrencinin varlığı, daha da vahimi esprinize yalnızca kendinizin gülüyor olması, başlı başına saygınlığı zedeleyen bir durumdur. Derse girmeden önce espri yapmam lazım diye kendinizi şartlandırdığınızda ise doğal olamazsınız. Evet, bazı insanlar doğal komiktir, yani ne söyleseler gülersiniz. Hatta onun sürekli sizi güldürdüğüne dair beyninizde bir şartlanma oluşmuşsa komik bir şey söylemese de gülersiniz.
İnsanları güldürmek konusunda yetenekli olmadığınızı düşünelim. Peki bu durumda ne yapacağız? Kolay. Hemen hemen her sınıfta kaliteli espriler yapan veya çok başarılı taklitler yapan öğrenciler bulunur. Onları yaramaz, haylaz, dersi kaynatan kişi diye etiketlemeden önce bir düşünün derim. Aksine bu öğrenciler sınıfın enerjisini yüksek tutmak için birebirdir. Daima kontrol sizde olacak şekilde onunla paslaşmayı ihmal etmeyin. Bu durum, dersin enerjisini yükseltecektir. Örneğin sınıfınızda çok iyi fıkra anlatan bir öğrencileriniz varsa – ki çoğu sınıfta birkaç tane bulunur- dersin bitmesine birkaç dakika kala, onlara bir fıkra anlattırabilir, zil çaldığında öğrencilerin sınıftan gülerek çıkmalarını sağlayabilirsiniz.
Genelde pek çok öğretmen derste gülerse öğrencilerin ellerine koz verebilecekleri ve otoritelerinin sarsılabileceği düşüncesiyle gereğinden fazla ciddi olmaya çalışırlar. Öğretmenler arasında “İşi baştan sıkı tutmak” adı verilen bir durum söz konusudur. Bu durum benim canımı çok sıkar. Neyi sıkı tutuyorsun? Sıkı tuttuğunuzda yay o kadar çok gerilir ki bir gün hiç hak etmediğinizi düşündüğünüz bir davranış ve patlama anıyla karşılaşabilirsiniz ve o zamana kadar kurmaya çalıştığınız otoriteniz yerle bir olur. Bunun için tıpkı nasıl küçük depremlerle fay hatlarındaki enerji boşalıyorsa, öğrencilerinizi de azar azar güldürerek bu gerginliği azaltabilirsiniz.
Bunun yanı sıra derste espri yapmayı, bir çocuğu lafıyla al aşağı edip diğer arkadaşlarının onunla dalga geçmesini sağlamak olarak algılayan öğretmenlerden bahsetmemek olmaz. Böyle öğretmenler var mı diyeceksiniz, ne yazık ki var. Bu tarz öğretmenler, ukalaca bir sırıtışla egolarını tatmin ederler ve dersten sonra da öğretmeler odasında taşı gediğine nasıl koydukları hakkında diğer öğretmenlere böbürlenirler. Belki de en çok nefret ettiğim öğretmen tipi budur.
Öğrencilerinizle aranızda gereken sevgi ve saygı dengesini çok iyi kurabilirseniz – ki saygınlık ancak karşınızdakilerden beklediğiniz saygıyı öncelikle sizin onlara göstermenizle kazanılır- birlikte katıla katıla gülebilirsiniz. Bunun hiçbir sakıncası yoktur. Özellikle Türkçe derslerinde yaptırdığım yaratıcı drama çalışmalarında çoğu kez gülmekten karnıma ağrılar girdiğini hatırlıyorum. Aynı şeylere gülebilmek, aynı şeyleri komik bulmak nasıl iki insanı birbirine yaklaştırırsa, birlikte hiçbir sınırlama olmadan gülmek de öğrenciyle öğretmen arasındaki o kalın duvarları kaldırır, sizi kendilerine daha yakın bulurlar ve inanın sizin derslerinizin olduğu saatleri iple çekmeye başlarlar. Tecrübeyle sabittir.
İşte sevilen bir öğretmen olmanın en önemli sırlarından biri: Doyasıya gülmek ve güldürmek. E..o zaman ne duruyoruz?
Aysun Yağcı
Tamamen katılıyorum. Ben ilkokul öğretmeni olduğum için galiba daha çok gülüyorum sınıfta ve öğrencilerime daha çok dokunuyorum.Onlar da bana.Hele bir sarılma seanslarımız var ki ayakta zor durabiliyorum. Çocuklar güldükçe daha çok sevildiklerini hissediyor ve sevgiyle doluyorlar. Bunu da bir şekilde ifade etmek istiyorlar kimi aniden gelip sarılarak kimi küçük notlar bırakarak masanıza hatta çantanıza!..
Gülten öğretmenim, ne mutlu size ve sizin gibi öğretmenlere.:)