Hikmet, dağıtmakla bitmez bir hazine,
yoksulluğa uğramaz bir ambar,
eskime bilmez bir elbise
süresi bitmez bir lezzettir
(Beydaba)
Evinizdeki en eski ve en değerli şey nedir, hiç düşündünüz mü? 50 yıllık bir vazo, bir tablo, büyük büyük anneden kalmış oymalı bir odun sobası, büyük babadan kalma bir saat… Ben evimizdeki en eski şeyi ne tuhaftır ki yeni keşfettim. Nasıl mı?
15 gün tatilinde bir proje için metin araştırmaları yaparken yeniden kütüphanemdeki kitapları gözden geçirme fırsatı buldum ve anladım ki insan hayatının bir döneminde yani belli bir olgunluğa erdikten sonra eskiden okumuş olduğu kitapları mutlaka bir kez daha okumalı; onları şimdiki bakış açısıyla bir bakıma yeniden keşfetmeli.
İşte kütüphanemdeki bu araştırmalarım, beni yıllar önce edebiyat öğrencisiyken hocalarımız alın dediği için aldığım, sonrasında da muhtemelen içindeki hikmetlere vakıf olamadığım için kütüphanenin tozlu raflarına terk etmiş olduğum bir kitaba yeninden kavuşturdu. Bu kitap ki tam dört sefer kolilerin içinde şehir ve ev değiştirmiş ve neyse ki zaman zaman köy okullarına gönderdiğim kitaplar arasına girmeyi başaramamış bir kitap. 1700 yıllık bir hikmetler kitabı. 1700 yıl… Kimsenin evinde bundan daha eski; ama içeriğiyle bundan daha yeni başka bir şey bulunabileceğini sanmıyorum.
Kelile ve Dimne, milattan sonra 300 seneleri civarında Hint filozof Beydaba tarafından Sanskrit diliyle yazılmış. Kelile ve Dimne, aynı zamanda bilinen en eski fabl kitaplarından biri. Yani kuşların ve hayvanların diliyle kaleme alınmış.
Hükümdar Debşelim, Beydaba’dan iki yüzlü bir kitap yazmasını istemiş. Kitabın dış yüzü halka hitap etmeli, içi ise hükümdarların ahlakına ve halklarını nasıl idare edeceklerine dair olmalıymış. Hükümdarın bu isteğini nasıl yerine getireceği üzerine uzun süre düşünen Beydaba, sonunda kitabın her iki kesime de hitap edebilmesi için çareyi hayvanların diliyle yazmakta bulmuş. Ona göre hayvanların konuşması eğlence ve mizah yerine geçecek, söyledikleri ise hikmet olacaktır. Hakimler, kitabın hikmetlerine kulak verecek, hayvanları ve eğlenceyi bir tarafa bırakacak, bunların kendisi için yazılana bir sebep oluşturduğunu anlayacaktır.
Hükümdar Debşelim’in böyle bir kitap yazdırmasındaki amaç, kendisinden önceki hükümdarların yazdıkları kitapları okuması ve ölüm başına gelmeden diğer hükümdarlar gibi onun adıyla anılacak bir kitapla ölümsüzleşmek istemesidir.
Filozof Beydaba, hükümdarın büyük arzusunu yerine getirmek için ondan bir yıl süre ister ve bir öğrencisiyle birlikte inzivaya çekilir. Bir yıl sonra kitabı bitirdiğinde hükümdardan kitabı huzurlarında okuması için halkı toplamasını rica eder.
Beklenen gün geldiğinde kitap okunur. Hükümdar dileğini layıkıyla gerçekleştiren Beydaba’nın her istediğini yerine getireceğini söyler. Beydaba hükümdara şöyle cevap verir: “Ey hükümdar mal ise benim ona ihtiyacım yok, elbise ise şu elbiseme hiçbir şeyi tercih etmem, bununla beraber hükümdarı dileksiz bırakmayacağım. Baba ve dedelerinin yazdırdığı gibi hükümdarın da bu kitabı yazdırmasını ve saklayıp korumasını dilerim.”
Derken Fars hükümdarı Nuşirevan, bu kitabın ününü duyar, ilme ve edebe düşkün bir hükümdar olarak ne yapıp edip bu kitabı ele geçirme planları yapmaya başlar. Berzeveyh isimli bir tabibi bu iş için görevlendirip Hindistan’a gönderir. Berzeveyh, çok büyük sıkıntılardan sonra nihayet kitabı İran’a getirmeyi başarır. Nuşirevan çok mutlu olur. Berzeveyh’e hazinelerinden ne isterse almasını söyler. Fakat Berzeveyh’in tek bir dileği olur. O da tahmin edersiniz ki onun adını 1700 yıl sonra anmamızı sağlayacak olan şeydir: Hükümdardan istediği, bu kitabı elde etmek yolunda çektiği zorlukların yazılıp bu kitabın başına ayrı bir forma olarak eklenmesidir.
Kitabı yazdıran Debşelim, yazan Beydaba, onu bütün dünyaya kazandıran Nuşirevan, – ki kitap bütün dünya dillerine çevrilmiştir- kitabı Hindistan’dan getiren Berzeveyh ve Berzeveyh’in hikayesini kitabın başına ekleyen Büzürkmihr’e kadar ebedileşmekten daha yüce bir yol bilmeyen, dünyevi her şeyin gelip geçici olduğunun ayırdımındaki bu insanların şanla şerefle anılacak bir isimden gayrısının boş olduğunu anlatmaları başlı başına bir hikmet değil mi?
Kitaptaki hikmetler saymakla bitmez. Ben önce bu hikmetleri bize ulaştıran hikmetle başlayayım istedim. Güzel düşünüp, güzel söyleten, güzel söyleyen, hikmetin arayışı içinde olan, o hikmetin peşine düşen ve dile getiren herkese gönül dolusu selam olsun.
Bilelim ki hikmetler bizden hiç de uzakta değildir. Yanı başımızdadır hatta.