Özel okullarda öğretmenlerin mesleki gelişimlerini sağlamak için iki önemli tarih dilimi vardır: Haziran ve Eylül seminer dönemleri. Yapılan araştırmalara göre* özel okullarda öğretmen eğitimlerine yılda ortalama olarak 50 bin lira harcanmakta. Bu harcamaların %80’i de bahsedilen ayları kapsamaktadır. İş başında mesleki gelişim olanakları ise özel okullardaki temponun çok yüksek olması dolayısıyla genellikle göz ardı edilir.
İşte bu nedenle pek çok özel okulda seminer dönemleri okul yöneticileri tarafından aylar öncesinden planlanır. Okulun yeterli bütçesi varsa ya da başka bir deyişle mesleki gelişime ayrılmış bir bütçesi varsa yurt içi ve yurt dışından en iyi eğitimciler okula davet edilir. Bütçesi daha sınırlı olan okullar ise daha farklı arayışlar içerisinde bu dönemi ellerinden geldiği kadar verimli bir şekilde geçirmeye çalışırlar.
Çoğunlukla okul yöneticileri yapılan eğitimlere idari işlerinin yoğunluğundan katılamazlar ve dolayısıyla anlatılan konunun öğretmenlerin ne derece ilgisini çektiği , işlerine yarayıp yaramayacağı, onlara yeni ve farklı bir perspektif sunup sunmadığı konusu eğitim sonrası ayak üstü yapılan sohbetlerle ya da anketlerle sınırlı kalır. Üstelik bu sohbetlerden, yöneticiler memnuniyet ifadelerini duymaya kendilerini fazlaca programlamış olduklarından mıdır , yoksa öğretmenlerin nankörlük etmeme çabalarından mıdır nedir anlamlı bir veri elde edilemez.
İş başında sorunlar baş gösterdiğinde ise yöneticiler “Ben bu öğretmenlere on binlerce lira yatırım yapıyorum, değişen bir şey yok. “ diye hayıflanırlar.
Peki onca eğitime rağmen neden bir şey değişmez? Yapılan araştırmalara göre* öğretmenlerin aldıkları eğitimin % 1 ya da 2’sini sınıfa yansıtıyor olmaları bunun en önemli nedenlerinden biridir. Evet öğretmenler eğitimlerde kendi becerilerini geliştirirler fakat bu becerileri sınıfa taşımalarını sağlayan motivasyondan yoksundurlar.
Bir kısım öğretmen, eğitimlerde anlatılanların aklında kalacağını düşünerek belki de öğrenme stiliyle alakalı olarak hiç not almaz; heyecanla not alan öğretmenlerin belli bir kısmının ise aldığı notlara tekrar bakma oranı oldukça düşüktür.
Gerçek şu ki çok az öğretmen, eğitimde aldığı notları temize çeker; böylece üzerinde yeniden düşünme fırsatı bulur, öğrendiklerini eğitime katılmayan meslektaşlarıyla paylaşır – ki bilgilerin kalıcılığı sağlamanın en önemli yollarından biri anlatmaktır – ve bunları sınıfa yansıtmanın yolları üzerine kafa yorar.
Eğitim almaya ve eğitimdeki işe yarar noktaları ve yenilikçi fikirleri sınıfa yansıtmaya istekli olma motivasyonunu artıran en önemli şey ise “farkındalık”tır.
Birilerinin bizim sınıfımızda yaptığımız iyi şeylerin farkında olması, bir sürü deneme yanılmadan sonra geliştirilmiş olan o ustalığı fark etmesi, bunu “Sen çok iyi bir öğretmensin, harikasın, muhteşemsin”in ötesine taşıyan, pohpohlandığımızı hissettirmeyen sahici bir dille bize yansıtması son derece önemli.
Öğretmenlerin geribildirim almaya istekli hale gelmelerini sağlayan bir sistemi kurgulamak kulağa hayal gibi gelebilir. Oysaki öğretmenlere iş başında ve sağlıklı geri bildirim vererek onların içine düştükleri kısır döngüyü kırmak mümkün.
Geribildirim derken müfettişlerin ya da okul müdürünün geri bildirimlerini kastetmiyorum; çünkü herkes tarafından da tecrübe edildiği üzere müdürün veya müfettişin gözlem için derse girdiği durumlar tüm öğretmenlerin korkulu rüyasıdır ve büyük bir stres kaynağıdır.
Senede bir kere es kaza derse giren, öğretmenin odağından son derece uzakta olan ve kim bilir bilmem kaçıncı yönetmelik maddesine takılı kalmış bir milli eğitim müfettişi, geribildirim şöyle dursun öğretmenler odasında acı acı gülümseten bir sohbet konusu olmaktan öteye gidemez. Ya da elinde elli maddelik bir gözlem formuyla derse girip de 40 dakikalık zaman dilimi içinde formda yazan tüm becerileri göstermenizi bekleyen ve nihayet hepsini gözlemleme şansının olmadığını fark etmiş olmakla birlikte bu çelişkiyi ört bas etmek adına size yalnızca ve yalnızca yapmadıklarınızdan dem vuran müdürünüz, içinizdeki o bir parça çalışma şevkini de beraberinde alıp götürür.
Geribildirim almaya istekli olmak derken öğretmen tarafından yapılandırılmış , öğretmenin kontrol edebileceği, onun ve öğrencilerinin üzerinde stres yaratmayacak bir gözlem sürecinden bahsediyorum.
21. yüzyılın öğretmeni “ beni gör” diyor başka bir deyişle. Beni gör, benim farkıma var, sınıfımdan hiç şikayet gelmemesinin altında yatan sihirli dokunuşları gözle görülür kıl ve bunu bana öyle bir dille ifade et ki öğrenme yolculuğunda kalmak için kendimde yeniden güç bulayım. Ders bitiminde gelip sarılan öğrenciler ya da velilerden gelen “ Oğlum/ kızım sizi çok seviyor” duygusal geri dönütleri yetmiyor artık bana.
Peki neye ihtiyacımız var? Öğretmeni o kalabalıklar içindeki yalnızlığından çekip alacak, ona zamanında ve ustalıkla geribildirim verecek bir kişiye: bir mesleki gelişim uzmanına.
Şartları hiç durmadan değişen bir yolculukta çünkü öğretmen. Bazen tüm bildiklerini unutması gereken yol ayrımlarıyla, keskin virajlarla dolu bir yolda. Yolun kalanına artık bu araçla devam edeceksin, diğerini bırakmalısın diyoruz. Yeniden çıraklık günlerine dönüyor öğretmen. Diğer araçta kazandığı ustalık hiçbir işine yaramıyor artık. Göstergeler alıştığı gibi değil, üstelik önceden direksiyon yalnızca kendi elindeyken bir bakıyor ki öğrencilerinin elinde de direksiyonlar var. Kendini çaresiz hissediyor. Hep birlikte nasıl aynı yöne gidebileceklerini ve yolda kalabileceklerini düşünmek korkutuyor onu. Korktuğunun fark edilmemesi için ara sokaklarda oyalanıyor bir süre; ama tüm sokaklar bir çıkmazla sonlanıyor.
İşte tam burada mesleki gelişim uzmanı giriyor devreye. Yolda yalnız olmadığını hatırlatıyor ona. İyi yaptığı şeyleri vurgulayarak kaybolan özgüvenini tazeliyor onun. Değişime direnç gösterme çıkmaz sokağından anayola çıkıyorlar birlikte. Arkasına dönüp baktığında öğrencilerinin ellerinde küçük direksiyonlarıyla onu takip ettiklerini görüyor. En önemlisi artık yalnız olmadığını biliyor. Bu nedenle denemeye devam etmek için güç buluyor kendinde.
Kısacası öğretmenlerin öğrenmeye devam edebilmeleri için daha profesyonel geri dönütlere ihtiyacı var. Öğrenciler nasıl ki öğretmenleri tarafından farkına varılmak istiyorlarsa öğretmenler de okul yönetimi tarafından farkına varılmak istiyorlar. Yeni nesil okullar, bu ihtiyacın bilincinde ve öğretmenlerin seminer dönemlerini nasıl geçirdiklerinden ziyade alınan eğitimlerin sınıfa yansımalarını nasıl sağlayabilecekleri üzerine kafa yormaya başladılar bile. Çok değil kısa bir süre sonra okullarda “Mesleki gelişim uzmanlığı” birimi kurulmaya başlanacak ve okullar kendi mesleki gelişim uzmanlarını istihdam edecekler. Kanımca bu eğitimde gerçek anlamda içsel bir devrim olacak.
Aysun Yağcı
Kaynak: * Joyce and Showers 2002
Özel okul öğretmeni olarak okulda bir ” meslek geliştirme atölyesi” kuralım dedim , çok istedim. Yıl boyunca bizimle çalışacak bir uzman istedim, beni anladıklarını hiç sanmıyorum. Kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum bazen. Ancak kendi gelişimimi kendim üstlendim, yolumda ilerliyor;çabalıyorum.
Beyhan Hanım, bazı farkındalıkların oluşması zaman alıyor. Sizin gelişiminiz mutlaka etrafınızı da pozitif yönde etkiliyordur. Bundan 7-8 sene önce eğitim koordinatörü olmak istediğim zaman, eğitim koordinatörü ne iş yapar ki, ne gerek var diye eleştirilmiştim ben de. Şimdi okulumuzun olmazsa olmaz birimi oldu. Yokluğu hissedilecek bir şey yaratabilmek için tüm varlığımızı ortaya koymamız gerekiyor. Değişim kişinin kendinden başlıyor. Bence doğru yoldasınız. Sevgiler.
Teşekkür ederim.