Öğretmenler bilirler. Bazen zor bir matematik problemini çözümlerken ya da bir kelimeyi ekine köküne ayırırken bir öğrenci parmak kaldırır ve “Öğretmenim, bunlar ne işimize yarayacak?” diye sorar.
Yine böyle bir an… Arka sıralardan bir öğrenci ısrarla parmak kaldırır. Genelde böyle anlarda gelen soruların konuyla alakasız olduğunu hissetmekle birlikte öğretmen söz vermeden edemez ve bomba soru gelir.
– Öğretmenim Türkçeyi kim bulmuş?
Bu tarz sorular iki nedenden ötürü sorulur: Birincisi böyle soruların cevabı kısa olmaz ve öğretmen anlattıkça dersin kaynama ihtimali vardır. İkincisi gerçekten bir anlam arayışının ürünü olarak sorulabilir ki tam anlamıyla girişimci kişiler bu öğrencilerin arasından çıkar.
Pek çok öğretmenin yaptığı gibi “Şimdi sırası mı?” diye başlayan bir hayıflanma cümlesiyle öğrencinin tüm arayışlarına son verebileceğiniz gibi sorunun altında yatan alt metni anlamaya çalışarak öğrenciye yeni bir pencere açmanız pek ala mümkündür.
Sorunun altında yatan alt metin, bu dilbilgisi kurallarını kimin icat etmiş olduğudur. Öğrencilere göre Türkçeyi bulan komisyon, ateşin başında oturarak kendilerinden sonra gelen nesiller zorlansınlar diye yeni bir dil icat etmiş ve içine de bir sürü gıcık kural eklemiştir. Üzerinde hemfikir olamadıkları meseleleri de “istisnalar” olarak kodlayıp işin içinden çıkıvermişlerdir.
Esas merak edilen ise bu bitmek bilmeyen “kurallar” ve “kurallara uymayanlar” listelerinin öğrenciye ne faydasının olduğudur?
Anlamı verebilmenin ilk şartı, öğretmenin anlattığı konuyu önce kendisinin anlamlandırabilmesinden geçer.
İşte tam bu noktada öğretmen, zaman ayırıp da bir dilin oluşma sürecini, kolektif bir zihnin ürünü ve yaşayan canlı bir organizma olduğunu somut örneklerle anlatabildiğinde karşı taraftaki anlamlandırma sürecine katkıda bulunmuş olur. Öğrenci, neden öğrenmesi gerektiği ile ilgili mantıklı bir açıklama ile karşılaştığında “Doğru, hiç böyle düşünmemiştim.” diyebilecek yeni bir bakış açısına sahip olur ve bu da öğrencinin konuyla ilgili yeni öğrenmelere eskisinden daha açık olmasını sağlar.
ŞİMDİ SIRASI MI?
“Şimdi sırası mı?” diye diye merakı öldürülen bir neslin öğretmenleri olarak öğrenme döngüsünü başlatan ilk unsurun “merak” olduğunu keşfettiğimizden beridir içsel olan bu anlam arayışına cevap vermeye çalışıyoruz. Çünkü beyin kendisine ulaşan verilere anlam yüklemeye çalışır. Beyin, anlam yükleyemediğinde bilginin akılda kalması ve başka bağlamlarda kullanılmasını sağlayacak olan örüntüleme gerçekleşmez.
Örüntüleme, bilgilerin anlamlı bir şekilde sınıflandırılmasını sağlar. Sınıflandırma gerçekleşmediğinde geri çağırdığınız bilgi son derece eksik ve karışık bir şekilde geri gelir, hatta geri gelmez. Örüntülemenin başarılı bir şekilde gerçekleşmesi, öğrendiklerimizi ifade ediş biçimimiz olan konuşma ve yazmanın kalitesini de büyük ölçüde etkiler.
Günlük hayatta bazı kişilerin konuşmalarında bu durumu çok net gözlemleyebilirsiniz. Ne kadar dikkatli dinlerseniz dinleyin hiçbir zaman anlamayı başaramadığınız insanlar illa ki olmuştur. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, o kişilerin bilgiyi beyinlerine sınıflandırmadan ve ilişkilendirmeden depolamaya çalışmalarıdır. Bu kişiler parantez içinde yeni bir parantez açar ve parantezler arasında öyle bir kaybolurlar ki kaybolduklarını fark ettiklerinde “Sahi ben ne anlatıyordum?” diye size sorarlar. Konuyu bir türlü toparlayıp sadede gelemedikleri için çok fazla ve gereksiz konuşurlar.
Bu nedenle etkili ve anlamlı öğrenme için örüntüler oluşturmak şarttır. Bilgiyi başarılı bir şekilde örüntüleyen öğrenciler, sözlü ve yazılı olarak kendilerini çok iyi ifade ederler ve bu beceriler ileride hangi mesleği seçerlerse seçsinler onlara başarıyı getirecek olan en değerli kazanımlardır.
Öğrenciyle öğretmenin arasındaki etkileşimin doğasının “anlam arayışına destek olmak” üzerine kurgulandığı sistemler, öğrenen toplulukların oluşmasının önünü açar. Bunun için öğretmenlerin, öğrenenlerin öğrenmeyi oluşturma süreçlerine rehberlik etmeleri son derece önemlidir.
Öğretmenlerin öğrencilerin anlamlandırmasını kolaylaştıran bu bilinçli çabaları, öğretmenin kendisinin de konuyla ilgili daha önce hiç düşünmediği anlamlarla karşılaşmasını sağlayan sürprizlerle dolu bir süreçtir.
Öğrencilerinizden öğreniyorsanız doğru yolda olduğunuzu unutmayın.
Spekülatif eylemleri anlamlı öğrenme fırsatına nasıl dönüştürebileceğimi gördüm. Teşekkürler Aysun hocam.
Teşekkürler bizden size Sedat Hocam 🙂
Merhaba Aysun Hocam,
Öğretmenin anlatmaya çalıştığı konu dağılırsa, uçsuz bucaksız boşlukta savrulursa sözcükler… Ben bile meslekdaşımı anlamakta aleni zorluk çekiyorum. Öğrenenin çabası, kararlılığı ve ısrarına kalmış öğrenme.
Beyhan hocam, evet dağılabilir. Bunu göze almak gerekiyor bazen. Dersi bırakıp Türkçeyi kimin bulduğunu anlatmışlığım çoktur, hiçbir kez bundan pişman olmadım. Teşekkürler…