Yayın istatistikleri Scopus Türkiye adresli yayın ve makale sayısı 2014 yılı itibariyle yirmi sekiz bin. Yani ülkemizde yaklaşık olarak günde yetmiş yedi yeni makale yazılıyor. *
Peki bu makalelerin okunma oranları ne durumda, ne kadarı okunuyor, ya da kaç tanesine yeterli sayıda atıf yapılıyor? Bununla ilgili sayısız araştırma var ve durum hiç de parlak değil.
Eğitim fakültelerinin yüksek lisans ve doktora bölümlerinde hazırlanan “Bilmem hangi konuda aday öğretmenlerin algısı…vb.” şeklinde başlayan projelerdeki öneri ve sonuçlar kısımlarını dikkate alıp da okullarında bir şeyler üreten ve bir değişim yaratabilen olup olmadığını gerçekten çok merak ediyorum. En büyük sıkıntımız sadece ve sadece öneri sunmak ya da sorun tespiti yapmak. Eylem planı yapmak ve uygulamak gibi bir girişimle çoğunluk ilgilenmiyor.
En kolay ulaşılabilen hedef kitleyle -aday öğretmenle- yapılan duyuşsal alan kazanımlarının ötesine bir nebze geçmeyen, yalnızca yazan ve hazırlatanın okuduğu sayısız makale… Bize yeni hiçbir şey söylemeyen; yalnızca kaynak göstermek amacıyla yapılmış alıntılar, alıntılar… Yazarının özgünlüğünü sergileyebildiği tek alan, kaynaklardan alınmış cümleleri birbirine bağlarken kullandığı edat ve bağlaçlar…
Peki bir öğretmen aynı zamanda iyi bir teorisyen, araştırmacı ve uygulayıcı olabilir mi? Okullarımız eğitimi geliştirmek için çözüm odaklı birer laboratuara dönüşebilir mi?
Roland Barth, okullarımızın “Niye?” diye soran filozoflarla dolu laboratuar okullara dönüşebileceğini söylüyor. Bu dönüşümü gerçekleştirmenin ön koşulunu ise sürekli esneklik, deneysellik ve yaratıcılık kültürüne bağlıyor.
Yalnızca sorunları tespit etmek değil, sorunları tüm boyutlarıyla anlamak için veri toplamak, verileri analiz etmek, sorunun çözümü için gereken kaynaklara ulaşmak için eylem planı yapmak şeklinde devam eden süreçler, okullarda gerçek anlamda yaşayan ve tüm paydaşlar tarafından benimsenen bir vizyon oluşturulmasının önünü açıyor.
Yenilik yapmış olmak için yenilik yapmak; iki üç velinin, öğrencinin ya da öğretmeninin sorununu genelleyerek karar vermek, ya da üç beş güzel söze kanmak bizleri yanlış yönlendirebiliyor. Bu nedenle okullarda yaptığımız her yeniliğin, attığımız her adımın sağlam bir temele oturtulması son derece önemli.
Okullardaki karar alma süreçlerini ve ders içi uygulamaları temellendirmekte kullanılacak “eylem araştırması” temelli yaklaşımlar, okullarını dönüştürmek isteyen eğitsel liderler için gerçek anlamda bir yol haritası sunuyor.
Araştıran Okul Nasıl Olur?
Mesleki gelişim uzmanlığı sertifika programının 3. Modülü “Araştırmacı Olarak Öğretmen” modülü idi. Bu modülü aldıktan sonra okuldaki her sonuna bir eylem araştırmacısının gözüyle bakmaya başladım.
Anladım ki öğretmenler olarak elimizin altında değerlendirebileceğimiz müthiş bir kaynak var ve okul yaşamında ne kadar çok şey bir eylem araştırmasının konusu olabiliyor.
İşte size okulumuzdan bir örnek:
Geçtiğimiz hafta altı farklı kategoride on dört takım ile Destination İmagination Türkiye turnuvalarına katıldık. Turnuvadan döndükten sonra önümüzdeki sene neleri farklı yapmamız gerektiği ile ilgili bir değerlendirme yapmak istedik.
Değerlendirmede yazılı beyin fırtınası tekniğini kullandık. Farklı renkteki kağıtlara, beş farklı soru yazdık ve öncelikli olarak takım liderlerinin bu sorulara cevap vermelerini istedik:
- DI çalışmalarının size kattıkları
- DI çalışmalarının öğrencilere kattıkları ile ilgili gözlemleriniz
- DI çalışmalarında planlandığı gibi olmayan durumlar, aksayan yönler
- DI çalışmalarında yolunda giden şeyler
- Bundan sonra yapılacak DI çalışmaları için önerileriniz
Öğretmenleri ekstra bir akşam toplantısıyla yormamak için esneklik göstererek kağıtların gün içinde okulda elden ele dolaşmasını sağladık.
Tüm takım liderleri kağıtları doldurduğunda, proje koordinatörü, DI koordinatörü ve yönetim ekibiyle bir toplantı ayarladık. Her kişiye farklı renkte bir kağıt vererek kağıtta yazan geribildirimleri analiz etmelerini ve sırayla sunum yapmalarını rica ettik. Birimiz yolunda giden şeyleri anlatırken diğerimiz yolunda gitmeyen şeylerden bahsetti. Öneriler üzerinde ise tek tek durduk.
Yazılı beyin fırtınası tekniğinin avantajları ise şöyle: Sözlü beyin fırtınasına göre tüm katılımcıların fikirlerine yer verilmesi, konunun farklı sorularla çok boyutlu olarak ele alınması, kimin yazdığı belli olmadığı için katılımcıların düşüncelerini özgür bir şekilde ifade etmeleri ve son olarak cevaplar soruların altına yazıldığı için ayrı olarak uygulanan anketlere nazaran içerik analizinin daha kolay yapılabilmesi.
Değerlendirmenin ikinci basamağı ise turnuvalara katılan doksan beş öğrenciye yönelikti. Onlara da aşağıdaki soruları yönelttiğimiz küçük bir anket hazırladık:
- DI çalışmasının size kazandırdıkları ile ilgili düşüncelerinizi yazınız.
- DI çalışmalarında karşılaştığınız güçlükler nelerdi?
- DI çalışmalarının başarılı bir şekilde yürümesi için önerilerinizi paylaşınız.
- Önümüzdeki yıl DI çalışmalarına tekrar katılmak ister misiniz? Hangi kategoride?
Öğrencilerden gelen anketlerin de içerik analizini yaptıktan sonra bir rapor yazarak önümüzdeki sene yapmamız gerekenlerle ilgili kararlar alacağımız ve eylem planını oluşturacağımız bir toplantı yapacağız.
Eylem araştırması yöntemini, örnekte de görüldüğü gibi ister değerlendirme çalışmalarında ister öğretmenlerin ya da öğrencilerin ihtiyaçlarını belirlemek için rahatlıkla kullanabilirsiniz. Böylece okulunuzda söylemlerle değil, verilerle hareket ederek daha isabetli kararlar alabilecek, sorundan çok çözüme odaklanan bir bakış açısıyla yaratıcı çalışmalar gerçekleştirebileceksiniz.
Not: Bu yazı ilk olarak 1 Nisan 2016 tarihinde http://www.ogrenmeyoldasi.com/ sitesinde yayınlanmıştır.
*http://ulakbim.tubitak.gov.tr/tr/hizmetlerimiz/turkiye-yayin-istatistikleri-scopus-turkiye-adresli-yayin-ve-makale-sayisi
Kaynak: Roland Barth, “Öğretme Yürekleriyle Öğrensinler”, İKÜ Yayınevi