Anasayfa / Eğitim / Öğretmence 2: Ben Öğretmen Olsaydım
Öğretmence 2: Ben Öğretmen Olsaydım

Öğretmence 2: Ben Öğretmen Olsaydım

Lise yıllarında derslerde kendi kendime yaptığım en yoğun sorgulamalardan biri, dersi anlatan öğretmeni gözlemlemek ve “Ben öğretmen olsaydım neleri farklı yapardım?” sorusunu sormaktı. Öğretmen olacağımı aslına bakarsanız bilmiyordum o yıllarda, daha doğrusu kendime böyle bir hedef koymamıştım. Hayalim, siyaset bilimi okumaktı.

Öğretmen olduktan sonra bilinçli bir şekilde yaptığım bu sorgulamaların faydasını çok gördüm. Dersi sevilen bir öğretmen olmamda bunun rolü büyüktür. Belki herkes bu kadar yoğun sorgulamamış olsa da sanırım sır,  bir zamanlar senin de öğrenci olduğunu unutmamakta yatıyor.

Hani son derece baskıcı bir ailede yetişip de kendi çocuklarını aşırı özgür bırakan anne- babalar vardır. Anlatmak istediğim böyle bir şey değil elbette. Kaldı ki öğrencileri bütünüyle özgür bıraktığınızda genelde hiçbir şey yapmak istemezler. Bir zamanlar öğrenci olduğunu unutmamak, daha çok bakış açısıyla ilgili.

Tahtaya bir öğrenci kaldırmışsam, bir sunum yapıyorsa ya da yazdığı bir şeyi okuyorsa hemen onun yerine geçer otururum ve onun gördüğü açıdan kendimi görmeye çalışırım.  Şimdi onun olduğu yerdeki Aysun öğretmeni hayal ederim, ne giymiştir, yüzü nasıldır, mutlu mudur; yoksa kızgın mıdır? Oturduğum sandalye son derece rahatsızdır ve kürsüdeki öğretmen nasıl olmalıdır ki, o sandalyenin rahatsızlığı unutulabilsin, bir kulağı zilde olmasın öğrencinin ve gerçekten orada bulunmaktan keyif alsın; dersten çıkarken bugün daha önce öğrenmediğim şunu şunu öğrendim diyebilsin. Bu kendini dışarıdan görmeler nedense çok iyi gelir bana. Neleri nasıl yaptığımla ilgili farkındalığımı artırır ve ister istemez daha anlayışlı biri yapar beni.

Ne tuhaf değil mi öğrenciyken bir öğretmenimin yerinde olsaydım nasıl davranırdım diye düşünürken öğretmen olduğumda öğrencilerimin yerinde olsaydım, yani kendi sınıfımda beni dinleyen öğrencilerin yerinde olsaydım neler hissedeceğimi düşünmeden edemiyorum. Bu öğretmenlikle öğrencilik arasındaki geçişler benim onların duygularını, ne hissettiklerini,  o an canlarının sıkılıp sıkılmadığını, dersten keyif alıp almadıklarını daha net hissetmemi ve hemen yön değiştirmemi sağlıyor. Sonuçta şöyle bir ödül cümlesiyle karşılaşıyorsunuz: “Öğretmenim bizi ne kadar iyi anlıyorsunuz, nasıl oluyor bu?”

Bakış açısının önemini işlediğimiz derslerden birinde Robins Williams’ın ünlü “Ölü Ozanlar Derneği” filmini izlemiştik öğrencilerimle. Filmde Edebiyat öğretmeni Bay Keating, bakış açısının önemini anlatmak ve öğrencilerinin hayata farklı pencerelerden bakmasını sağlamak için onları öğretmen kürsüsünün üzerine çıkarır, oradan baktırır sınıfa ve diğerlerinin nasıl göründüğünü gözlemlemelerini ister.

-N. H. Kleinbaum’un aynı adlı eserinden beyaz perdeye uyarlanan bu filmi, bütün öğretmenlerin defalarca izlemesi ve öğrencilerine de izlettirmesini tavsiye ederim. Ben bu filmi sayısız kere izlemiş olmama rağmen her seferinde farklı bir lezzet alıyorum. Her seferinde dikkatimi başka bir cümle çekiyor ve onu defterime not alıyorum.

Unutmamamız gereken şey sanırım şu: Hepimiz, zamanın birinde öğrenciydik; ama hepimiz öğretmen değiliz.

Aysun Yağcı

Hakkında Aysun Yağcı

Öğretmenlik deneyimlerimi, kendimce doğrularımı, okuduklarımı, aldığım eğitimleri, çıkarımlarımı paylaşmaya devam ediyorum.

Bir yorum

  1. Yazının ana fikri ”empati kurabilmek” aslında. Hiç olmadığınız birinin yerine düşünemezsiniz; mühendisseniz doktoru görüp empati kuramazsınız, ancak biz öğretmenler çok şanslıyız.Mesleki açıdan, empati kurmamız gerekenler, zamanında bizim de olduğumuz”öğrenciller”.

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Scroll To Top