Aslı İncekol, seneler önce mezun ettiğim öğrencilerden biri. Toplumsal duyarlılığı çok fazla olan, her ne kadar bizim okulların vizyonunda eleştirel düşünen birey yetiştirmek ana hedeflerimizden biri olmasına rağmen eleştirel düşündüğünde işimize gelmeyen, rahatsızlık duyduğumuz öğrencilerden biri. Aslı her zaman farklı fikirleriyle ve onları yazılı ve sözlü olarak ifade etme gücüyle Türkçe derslerimi güzelleştiren, ona renk katan ve hiç unutamadığım öğrencilerden biri. Geçtiğimiz yıl 15 yaşındayken bana yazdığı bir yazıyı (şimdi 16 yaşında) sizlere paylaşmak istiyorum. Benim de öğrenciyken kendi kendime pek çok kez sormuş olduğum soruları öyle cesaretli bir şekilde soruyor ki karşısında şapka çıkarmamak mümkün değil. Senin de dediğin gibi bazen farkındalıklar acımızı artırır sevgili Aslı. Acını paylaşıyorum, acını paylaşıyoruz.
DURUN!
As üst sistemi: hiyerarşi. Yook hiç bana göre değil. Kesinlikle değil. Olmaz, olamaz.
Buna katlanabilecek bir bünyeye sahip değilim. İleride şu cümleyi kuracağıma eminim: “Buraya ait olmadığımı anladığımda sadece on beş yaşındaydım ve aslında biraz asilikten ve absürd bir başkaldırıştan fazlası değildi.”
Bu dünya, burası bütünüyle bir hiyerarşi maketi. Herkesin içinde olduğu mide bulandırıcı bir oyun. Fark edenler için katlanılamaz bir durum ama büyük çoğunluk yani böyle olmaya dünden razı olanlar ve düşünüp bu iğrençliği fark edemeyenler için aslında bu “hayat”.
Tamam, kabul. Elbette as ve üstlerin olmadığı bir dünya düşünülemez, herkes aynı düzeyde olamaz, birilerinin yönetici, öğretici, patron, baş vs vs olması gerekir. Ama adil olmayan, en olmayacak insanların bu rütbelere sahip olması. Neye göre seçiliyorlar; şansa, biraz ya da durun yüklü bir miktar paraya, ahlaksızlıklara, altındakini ezme gücüne, kan bağlarına, sahtekarlıklara, insanı kandırma yeteneğine veya pek çok benzer özelliğe.
Hakkıyla yerine gelip… Bir dakika bir dakika! “Hakkıyla yerine gelme” kavramı önce bunu konuşmalı. Hak ne? Nasıl haklara sahip bir yerde yaşıyoruz? Hak etmek ne? Saçma sapan şeylerde ölçüm yaparken asıl noktaları atlayan sınavlar silsilesini başarıyla geçmekte mi? I-ıh bu olamaz değil mi? Kimi kandırıyorsunuz yahu? Hak etmenin tanımını bile yapamayan biz bu dünya insanları hangi haktan, alın terinden, çok çabalanmış başarıdan bahsediyoruz?
Diyeceğim şuydu: “Hakkıyla yerine gelip, gerçekten olması gerektiği basamakta duran insanlardan özür dileyerek bunun tam tersi olup da dünyamızın asıl çoğunluğunu oluşturanlardan bahsetmek amacım.” Ama bakın, emin olamadım şimdi. Hak konusu karışık.
Tamam dağıtmıyorum, asıl kafamı kurcalayan şey “as üst”.
Okul da gözle görülür bir as üst şeması:
Müdür
Müdür Yardımcısı
Öğretmen
ve ımm pek çok genç, çocuk, velet, haşere, eğitime muhtaç küçük insan.
AA!
Bazı şeyleri farkında olan öğrencilerin ki bunlardan biri olduğumu düşünüyorum bir türlü aklının almadığı “Ya bu adamı/kadını kim öğretmen yapmış?” sorusu.
Anekdot:
Klasik bir gün, okul, ders.
Öğretmen sınıfa girmiş, reyting kaygısı olan aslında bütünüyle gereksiz bir dizi gibi oraya buraya saldırarak prim yapmaya çalışıyor. Dikkat; orası burası biz öğrenciler oluyoruz. Kast ettiğim kaba kuvvet değil, aslında oluşmamış karakterlere saldırı. Zaten henüz hiçbir ikilemden başarıyla çıkamamış, ne olduğunu, ne yaptığını tam olarak kestirememiş lise çağı gencine öğretmenin sınıfın geri kalanını güldürmek ya da “ne hoca ama” dedirtmek için hakaretler savurmaya, okul konusunda hiçbir şekilde hevese sahip olmayan ama asıl olarak üstüne düşülüp, elinden tutulması gereken öğrenciyi, dalga konusu yapıp aşağılamaya, olmayan hevesini kırmaya, henüz bir jöle kıvamındaki onurunu, gururunu incitmeye ve ha tabi ders anlatmaya gelmiş “öğretmen”.
Asıl amacı elbette bu değildir ama yaptığı bundan farklı değil. Durup düşünmez misiniz Allah aşkına böyle bir insanın burada ne işi var. Ne diye mahvediyor günlerimizi pek çoğumuzun kalbini kırıyor.
“Ne işi var abi onun orda!?”
Ya yalvarıyorum “saçmalama Aslı yanlış düşünüyorsun deyin.”.
Ben böyle bir insanın boyunduruğu altında bulunmayı geçin ona saygı duymaktan bile utanıyorum. Bu bana yakışmıyor. Katlanamıyorum. O insanın “höt” demesiyle oturmak zorunda olmaktan deli gibi utanıyorum.
Ve ne oluyor biliyor musunuz? Yavaş yavaş alışmaya başlıyorsunuz işin en acı kısmı bu. Siz de o “hayat” diyen gruba katılıyorsunuz zamanla ve buna “dünyaya ayak uydurma” diyorsunuz. I-ıh! Bu hiç benlik değil. Bu sistem bana göre değil. Ben buralı değilim.
Okuyunca bir sen mi diyeceksiniz belki ama ben yine de benimle aynı şeyleri düşünenlere “biri daha var bakın!” demek istedim.
Hiçbir şekilde uzak duramayacağım “haksız hiyerarşi zart zurtu” sana sesleniyorum! Elbette yeneceksin beni biliyorum, her horoz kendi çöplüğünde. Ama inan bir gün sen de benim dünyamda olacaksın ve tam benim konteynırlarımın orada karşılaşacağız.
Aslı İncekol